27 Aralık 2008 Cumartesi

DEV ARAŞTIRMA

İnsanların gün geçtikçe artan merakı, kafalarda artan soru işaretleri, gence umut ve yaşlıya huzur vermek amacıyla, gece gündüz sürecek olan araştırmalarıma başladım.Uzun bir süre için mühendis kimliğimden sıyrılıp(hep kullanmak istediğim kalıp, kimlikten sıyrılmalar falan..) ciddi ve sorumluluğunun bilincinde olan bir gazeteci gibi çalıştım.Bu işin öyle kolay olmayacağını biliyordum ve buna hazırlıklıydım.Başlardaki hızlı ilerleyişim, araştırmam sonlanıp da sonuçlar elde etmeye başlayınca aniden bıçak gibi kesildi.Önüme engeller çıkarttılar, yılmadım..”Yapamazsın” dediler, denedim..”Bu işin ucu sana da dokunacak” dediler, korkmadım..” Bu olaylar seni aşar” dediler, “Ateşle oynuyorsun” dediler, “Yapma etme” dediler.. “Bak ölümü öp nolur üstüne gitme bu olayın” dediler, “Bir dal sigaran var mı” dediler “Gelirken ekmek alır mısın” dediler.. her şeyi ama her şeyi dediler ama ben kararlıydım.Bütün metanetini koruyarak korkusuzca sürdürdüm araştırmamı.


İşe mevcut piyasada var olan doneleri toplamakla başladım.Kayıtlardaki her resmi inceledim.Resimleri incelerken gerçeği ve sahtesini ayırt etmek başlarda beni çok zorlasa da resimleri incelemeye inat ettikçe hızlandım.Önüme gelen her resimle beraber tablo netleşiyordu.Gerçeği gördükçe heyecanlanıyor, heyecanlandıkça çalışıyordum.Deliler gibi çalışıyordum.Gecem gündüzüm olmuştu.Uyumuyordum ve her yaptığım fedakarlığın buna deyeceğini düşünerek kendimi motive ediyordum.Ve..Ve artık sonuçlarımı elde etmiştim.İnsanlara söyleyecek çok önemli şeylerim vardi..İşte..Gecemi gündüzüme katarak elde edilen Sonuçlar aşağıda..


ARAŞTIRMA RAPORU 2008 ARALIK

Araştırmanın adı: Yurtdışına çıkan türk kızlarında görülen engellenemeyen HEYYO DURUŞU


Araştırma kaynakları: Facebook arkadaş listem.

(Arkadaş listemde bu duruşu sergileyen, böyle bir poz çektirmek zorunda kalan insanlara denk geldim ve çok üzüldüm.Hepside sevdgim saydıgım insanlar.tüh.)

Rapor: Gezmek için dağları taşları gezen, özellikle de yurtdışına turistik olarak giden insanlarda, açık alana çıkıldığı anda kendiliğinden hasıl olan ve engellenemeyen bir kolları açma ve kafayı italik olarak sağa veya sola yatırma akabinde poz verip resim çektirme davranışının sergilendiği görülmüştür.Beyin tomogrofisi ve yüksek dozda EMAR verilerek yapilan deneylerde böyle fotoğraf çektiren insanlarin %92’si “HEYOO, yurtdışındayım ve buralara gelerek atıldığım bu büyük macerada sanki bu torpraklar benimmiş gibi kollarımı açarak en yakın kameraya poz vermeliyim” düşüncelerinin oluştuğu gözlemlenmiş ve işbu rapor hazırlanmıştır.


ÖRNEKLER:

Örnek-1


Örnek-2

Örnek-3

Örnek-4

Örnek-5


Tedavi: Korkulanın aksine tedavi yöntemi oldukça basittir.Bu duruşu sergilemeye meyilli insanların yurtdışında bulundukları süre boyunca açık alanlarda yanlarına fotoğraf makinasıyla yaklaşmamak etkili ve hızlı bir tedavi yöntemi olarak ön plana çıkmaktadır.


Evet korkmadan ve yılmadan yaptığım araştırmamın sonuçları çok çarpıcı.Literatüre geçmesi açısından böyle davranışlar sergileyen insanların fotoğrafları sansürlü olarak buralarda yayınlanacaktır.3. şahıslara duyrulur falan..

14 Aralık 2008 Pazar

Atarici

Yine bir iki hafta falan oluyor.Şehirde yeni birşeyler bulalım, oraya gidelim fikriyle atariciye gittik.iyi ki de gitmişiz.Ben böyle şey görmedim arkadaşım.İçeride bilardo masasından masa tenisi masasına, masaj koltuğundan dartına (masaj koltuğu acaip fantastikti korktum resmen) tabi bi de atarisine kadar herbişeyi 1 saat için istediğiniz kadar kullanabiliyorsunuz\oynayabiliyorsunuz.Mesela ömer gelse buraya, zevk komasına girer, atari oynarken heyecandan kolları kırar, bilimum zevk zehirlenmesine falan maruz kalır yani oyle bişey.Bu kadar şey yetmiyormuş gibi bir de içerde portakal suyu, kola falan gibi içecekler de beleş(gerçi çok iyi değil içecekler).Daha fazlasini anlatmıyorum vidyo, resim gibi çoklu ortam yürüten dosyalar ekledim ilginize aç bir şekilde izlemenizi\bakmanızı bekliyorlar.Biyruan:








Adam davulcu heralde, ayı gibi çalmasından belli




Bu da vidyodaki davul seti.Hi-hat, Mi-hat hersey var





Cross bile var

29 Kasım 2008 Cumartesi

Bunkasai

Sanırım bir 3 hafta kadar oluyor, Japonya da “Bunkasai” denilen kültür festivali kutlandı. Festival demeyelim pek de bayram desek daha doğru olur çünkü resmi olarak 1 gün “bunkasai” tatili var idi.Bayram kapsamında çeşitli aktiviteler yapildi.Kumamoto cumhuriyet meydanında vali uzun bir konuşma yapti.Uzayan konuşmadan dolayı sıcaktan fenalaşanların yardımına ambulanslar koştu.Ortaokullar arası “günümüzde geleceğe Kumamoto” adlı resim yarişması ödülleri verildi falan.(külliyen yalan).

Saçma sapan bu girişten sonra sadede gelip devam edelim.Dediğim gibi kültür festivali kapsamında şehirde ve kampüste birsürü aktivite vardı.”Neler yapıyor bu Japonlar bayramlarda seyranlarda?” sorusunun cevabını aramak üzere kendimi yollara vurdum.
İlk durağım yol üstü olduğundan dolayı kampüstü.Kampüsün girişindeki büyük açıklık alana şişme bir sahne kurmuşlardı.(Şişme sahne de nasıl oluyormus?, nedir? Diyenler aşağıda eklediğim bir kaç resme bakıp anlayabilirler).Sahnede gayette kötü çalıp söyleyen bir grup, anlamsız kötü distorsion ve mide bulandıran clean ton eşliğinde rezil bir şarkı söylüyordu.”Belki tanıdık bir şarkı çalarlar dur biraz dinleyim diğer şarkıları” duasını ederek bir yarım saat kadar bu grubu izledim.Tabi ki bildiğim bir şarkı çalmadılar ve tabi ki diğer çaldıkları şarkılar ilkinden çok daha beterdi.Zaten resimlerden de anlaşılacağı üzere şenlikler kapsamında gündüz saat 11 gibi çıkan bu ilk gruba, sınıftan arkadaşları olduğunu tahmin ettiğim kız gürühu dışında talep gösteren pek de olmamıştı.

Şişme sahne.Plastik sandalyede oturan kız grubundaki heyecan görülmeye değerdi



Müzik tırt çıktı, diğer olaylar güzel olsa bari” düsturunu edinerek kampusteki diğer atraksiyonlara şöyle bir bakmak için harekete geçtim. Japon ve yabancı öğrenciler, nerdeyse bütün kampus boyunca yollara çeşitli standlar kurmuşlardı.En yakındaki standtan başlayarak bütün kampüsü gezeyim bari dedim.Neredeyse bütün standlar yemek standıydı.(amma çok stand dedim yahu).Koreli öğrenciler kendi standlarinda kore yemeği, Çinliler çin yemeği Japonlarda kendi garip yemeklerini yapıp satıyorlardı buralarda.Sabahın köründe curry’li domuz sosisi yemek "biraz" mideyi zorlayabilir diye yemek standlarından kaçmaya başka şeyler görme umuduyla hızlı hızlı yürümeye başladım ama bir de ne göreyim.Bir kaç zibidi Japon “TURKISH KEBAP” standı kurmuşlar kebap satıyorlar.Hemen ortamlarına dahil olduk.Adam bizi türk olarak bilmediğinden,yabancı edasiyla yaklaştık yanına ve ”Nedir bu abi anlatsana” diyince “yaa işte buna türkish kebap diyorlar, adı üzerinde Türkiye’de çok ünlü bişey bik bik falan..” diye konuşuverdi.

Esas dramın kebap diye sattıkları dürümün içindekilere bakınca başlayacağını bilmiyordum.Halbuki daha gençtim, 24 yaşındaydım hayatımın baharındaydım..Kebap adı altında satılan ve özleminden duvarlara çentik attığım biricik dürümün içinde KARİDES görünce ağlamaya başladım.Dürümün içinde KARİDES vardı.KARİDES lan bildigin karides...”Yemişim Bunkasai de bilmemneyi de” şeklinde küfrederek kampüsten ayrıldık.kendimizi şehre zor attık...
Hem tatlımsı şeyler yiyelim hem de unlimited kahve içelim ( bi kahve alınca diğer kahveler belej) diye Mister Donut’a oturduk.Donutlarımızı yedik.3 bardak Cafee Oree’mizi(Bohemim) ictik.Muhabbetler edildi.sonra da kalkıp Kamitorideki gitar tükkanına gitar bakmaya gittik.Ööyle başıboş gezip durduk..en sonunda yurda gelip günü bitirdik anacım.
Gece de tam odamın karşısında havai fişek gösterisi oldu bayram dolayısıyla.pencere karşısında oturup yarım saat onu izledim.(büyük keyif ya).sonrasında…


Grup, insanı kendisinden geçiren muhteşem şarkılarını çalarken




Sahne performansları olağanüstüydü





İşte o dürüm.Arkadaşım iyi hoş da karides konur mu dürüme yea




Türk Bayrağını görünce duygulandık.Ufka bakıp birkaç damla gözyaşı akıttık




İnsan kebap resmiyle fotoğraf çektirir mi ?

16 Kasım 2008 Pazar

Japonca Vs İngilizce

Japonya da bulunduğum kısa süre zarfında ilk etkiler taze iken, iki dil arası karşılaştırma yapmak istiyorum efendim.

Japoncayı geçtim de, İngilizceye dahi tam hakim olmamakla beraber böyle bir karşılaşma yapacak cüreti nerden buluyorsun yavrum diyenlere cevabım şudur: “Haklısın abi!“.Ingilizce konuşmak konusunda hiç iyi olmadığımı baştan söyleyeyim de pürüzleri alayım, ondan sonra başlayayım rahat rahat tespitlerde bulunmaya…(3 nokta hayat kurtarır)

Anadolu lisesinde 7 yıl yabancı dil olarak almanca okumuş biri olarak, İngilizcem, internette doküman okuma/dizi ya da film izleme/oyun oynama gibi faaliyetlerden ibaret bulunmaktadır. Bir ara İngilizce sınavına girmemin gerekmesi ve onun için biraz gramer çalışmışlığımı saymazsak İngilizce gramerimin de çok sağlam olduğunu söyleyemeyiz.

Bu durumda İngilizce konuşma pratiğimin de 0 (yazıyla sıfır) olduğunu ele alırsak, “akıcı İngilizce konuşmak” gibi bir olayın bende olmadığını rahatça anlayabiliriz değil mi? Evet doğru anlamış bulunmaktayız.

Şimdi olay şu şekilde cereyan ediyor: Yoğun Japonca kursunu benle beraber 7 kişi alıyoruz. Honduraslı bir İngilizce öğretmeni, Endonezyalı İngilizce öğretmeni, Çinli bir çevre mühendisi ve elektronik mühendisi, Myanmarlı fizik öğretmeni ve tarih öğrencisi aslan bir Amerikalı (daha sonra bu tip hakkında bir makale yazacağımdır şimdilik gözlem yapıp bilgi topluyorum bu zibidi hakkında :D).Görüldüğü gibi dünya karması bir sınıf.Genellikle ders aralarında falan İngilizce öğretmeni hatunlarla takılıyorum.Bu hatunlar, tabi meslekleri gereği hayvanat bir İngilizceye sahipler ve cayır cayır İngilizce konuşuyorlar, öyle böyle değil.Bende ders aralarında beraber takılır iken, bu güzel öğretmenlerin bu güzel muhabbetlerine bir iki bir şey ekleyeyim, yeri gelir espri yapayım, yeri gelir dalga geçeyim istiyorum.Vefakat gel gör ki beyinde düşünülen şey ağızdan çıkarken aynı hevesle, aynı şevkle çıkmıyor.Noluyor peki? “ııııınnnnnnnn şeyyyyyy” şeklinde bir kitlenmeye maruz kalıyorum. Söyleyeceğim şeyi Türkçeden İngilizceye çevirmek, çevirirken uygun kelimeyi seçmek ve düzgün olarak söylemeyi hızlı bir şekilde başaramıyorum.Ha Derdimi anlatabiliyorum, amma doğaldır ki öğretmen hatunlarınki kadar akıcı ve düzgün bir cümleyle değil de tarzancaya yakın ve bozuk bir İngilizceyle oluyor bu. Türkçe konuşarak verilen duygular, sevinç, gözyaşı, hırs, entrika, içimdeki çocuksu sevinç falan hepsi yok olup gidiyor.Geriye kuru kuru “Yes I agree, you are right!”’lar falan kalıyor.Hiç güzel bir durum değil.Fena

AMAAA, şöyle iyice düşünerek, yavaş yavaş bir şekilde İngilizce konuşmaya çalışırsam, o zaman grameri oturtabiliyorum.Daha karizmatik kelimeler aklıma gelip cümle içine sıkıştırabiliyorum hatta yine sakin bir şekilde düşünürsem “You are right”’lar “No, I don’t think so, because…”’lara dönüşüveriyor.Evet bu oluyor..:)

Diyeceğim şudur ki bu İngilizceyi konuşmak zaman isteyen ve zor bir şey.Yok efendim özneden sonra direk yüklem gelecek de, yüklemden sonra tümleçleri koyacaksın da… peeh zor iş anam bunlar.Onun yerine yavaştan bir Japoncaya bakalım.Japoncada işler nasıl..Buyrun:

Japoncanın gramer yapısı Türkçeye benziyor bir kere.Mesela bizdeki soru eki “-mi?” aynı şekilde Japoncada da işliyor (öyle İngilizcedeki gibi fiili başa alıp soru sormak yok).Cümlenin sonuna “-ka?” yı koyunca al sana soru cümlesi.Sonra Özne+tümleç+yüklem şeklinde vuku buluyor cümle yapısı.O da tamam..Bazı kelimelerin mantığı Türkçedeki gibi aynen.E bu da güzel gözüküyor.Keşke böyle devam etse ki etmiyor maalesef.

Japoncanın grameri İngilizceden daha kolay gibime geliyor şimdilik(dili iyice öğrenince aynı şekilde düşünecek miyim bilmiyorum ama 1.5 aylık izlenim öyle gibi gözüküyor,daha erken tabi).Gramer yapısı ve Türkçedeki gibi sondan ekleme mantığının olması zor değilmiş gibi gözüküyor (inşallah bu şekilde devam eder).Yani Japonca konuşmak, aynı seviye İngilizceye göre bence daha rahat daha konforlu, daha mutlu daha mesut..

Yazma konusuna gelirsek:

İngilizce bildiğin İngilizce işte. Latin harflerini kullanıyorsun(yok ya).Yazma ve okuma konusunda hiçbir sıkıntısı olmaz insanın.Güle oynaya yazarsın, doya doya okursun okuduğunu anlarsın.Değil mi? Japonca öyle mi peki? Değil lan tabi.Değil anasını satayım.Böyle yazma sistemini hangi Japon icat ettiyse yedi ced ve sülalesini çok güzel bir şekilde andım/anıyorum/anacağım heralde.(gerçi suç Japonlarda değil Çinlilerde.Onlardan ithal etmişler yazma sistemini)

Japoncada 3 alfabe var:Hiragana,Katakana,Kanji

Hiragana—104 karakter

Katakana—104 karakter

Kanji—Official 1946 karakter ama unofficial 5000—6000 tane falanmış.(çok lan)

Bu hiragana’yı katakana’yı oturup 2 günde ezberleyebiliyorsun.Onlarda sorun yok.Zaten seslerde aynı.Mesela hiraganadaki “şi” sesi her iki alfabede de var sadece gösterimi değişik.Ama kanji denince akan sular duruyor.Zira binlerce var be anam binlerce..ezberle ezberle bitmiyor.üstelik ezberlemen ve bilmen de yetmiyor.oturup yazabilmende lazım.Japonlar bile bazı kanjileri okuyabildikleri halde yazamıyorlar.(bu olayı da bi ara yazmak istiyorum(yazmak tatlı geldi)—Kanji nasıl yazılıyor nasıl okunuyor falan)Yukarda “ezberle ezberle bitmiyor” demişimde daha 35 tane kanji biliyorum yani öyle yüzlerce biliyormuşum gibi olmuş düzelteyim..Neyse olay kanjide bitiyor işte kanjileri yuttuysan Japonca da bitmiş demektir.Hatta Çince bile anlayabilirsin(konuşulanları değil de yazılanları anlayabiliyormuşsun).Öyle

Kanji dersinde eskiden Japonlar nasıl yazı yazıyorlarmış göstermek için hoca bize fırça ve özel kağıtlar verdi. Mürekkeple beraber kâğıtlara birkaç kanji yazdık. Fırçayla yazmak güzel gayet, Artistik şekilde bilekten falan kıvırarak yazıyorsun güzel oluyor. Aşağıda birkaç fotoğraf ekledim. Buyrun.


"Kuruma" yani "Araba".Sol altta yukardan aşağıya doğru yazan şey japonca ismim."Caneru"

Bu da "ki" yani "Ağaç".Şekil olarak da ağaca benziyor zaten

"Sakura"-- "Kiraz ağacı".Sol altta yine muhteşem imzam.

9 Kasım 2008 Pazar

Selam Olsun

Efenim kendimi zorlayıp, üşengeçliğimi yenip yeni bir blog sitesi aldim.üstüne de blogger'ın bana sunduğu şablonları beğenmeyip başka birini yükledim.(güzel şablonmuş)

Evet bu kadar..Üşengeçliğimi bu kadar yenebiliyorum.Özen ve itinayı bu hafta göstermeyi umut ediyorum.Sağlıcakla kalın..Esen kalın..Hoşçakalın..