3 Mart 2011 Perşembe

yeni yayın dönemi

uzun bir aradan sonra selamlar efendim.

tekar birşeyler yazmak istiyorum (geneli japonya hakkında olmak üzere) ama önce hala burayı gören, eden var mı merak ediyorum. beni takip edenlere sesleniyorum, oralarda birileri varsa mesaj bıraksın aşağıya ki birşeyler yazmaya motive olayım, kimse takip etmiyorsa da boşuna uğraşmayayım.
evet var mı beni duyan ?

19 Haziran 2009 Cuma

Oita ve Onsen Part 2

RÖH.Part-1 den beri 8 ay geçmiş.Yuh diyorum.Neyse nerde kalmıştık.En son Oitadaydık di mi.Devam Edelim, çalsın sazlar..

2.GÜN:

Hava normalde soğuk olmasına rağmen ilk gece yatmadan once pencereyi açtık odada.Hem zaten 4 ayı kalıyorduk odada, hem de ısıtıcı, kaloroyfer aletleri cayır cayır çalıştığından anında afagan bastırıyordu.Neyse yer yataklarına yattık, uyumaya çalıştık.Amma velakin uyuyamıyorduk, çünkü neden? Çünkü David ayısı devamlı konuşuyordu.Yok "o öylemiymiş" yok "bu böylemiymiş" "hıhı" "evet abi bencede" dememe rağmen adam susmadı uzun süre.En son türk isimlerini saymaya başladı."Ahmet, Hasan, Ayşe, Pelin, Satılmış, Özkan türklerde amma çok isim var inanilmaz yeeaa" diye sayıklarken ben de o arada uyumuşum..

Sabah oldu.Açık pencerenin Türk arkadaş bünyesi üzerinde yaptığı soğutucu etkiden dolayı adam bütün gece horlamış hatta horlamayı geç, böğürmüştü.Ondan dolayı bok gibi uyumuş, bi de yer yatağı da rahatsız etmişti (sert falan).Neyse kalktık ama kalktığımız saat kahvaltı saatini çoktan geçtiğinden aç bilaç napsak diye düşünüyorduk.Sonra baktık ki otobüslerin kalkmasına da az bir zaman kalmış, dedik yolda alırız bişeyler, atıştırırız.Giyindik çıktık.İşte bu noktadan sonra hayatımda gördüğüm en komik sahnelerden biri yaşanacaktı.

Efendim şimdi, ben ve 2 türk arkadaş ve bir David bindik asansöre.6. kattan ineceğiz 1. kata.Asansör de biraz küçük olduğundan anca sığdık 4 kişi. Sonrasında asansör inerken 3. katta durdu, kapı açıldı, karşımızda türk arkadaşın eski çinli sevgilisi duruyordu.Bizim sıkış fıkış vaziyeti görünce önce bi duraksadı "binsem mi binmesem mi" diye bocalarken, biz de iyice sıkışarak ona yer açtık hemen, o da "bineyim bari" diye hamle yaptı..adımını attı içeriye doğru..ama asansör kapısı kapanmaya başladı.. (herşey slow motionda oluyor) tabi bu çinli arkadaş göremedi bir an kapının kapandığını ve çok gürültülü bir şekilde kafayı asansör kapısının arasına sıkıştırdı\vurdu! ashuhsa çıkan ses harbiden ürkütücüydü, o kafadan o kadar gürültülü bir sesi nasıl çıkarttı uzun süre kafa patlattık ama anlayamadik tabi.

Bunda gülüncek ne var demeyin harbi komik bi sahneydi.Neyse vaziyet kötü.Hatun açısından bakarsak, eski sevgilisiyle karşılaşıyorsun, sonra böyle gergin bir ortam oluşacakken asansöre kafa atıyorsun falan.Tabi çinli kızımız rezil oldum düşünceleri içindeyken bir yandan da alnında yumurta şeklinde şişlik de oluşmaya başlıyordu.Fena , çok fena yani huehauh tabi bi yandan da ben gülmemek için dudaklarımı ısırıyorum, elimle ağzımı kapıyorum falan ama yine de bi kaç "tıssspp" sesleri falan ister istemez çıkartıyorum ahuauhas.feci komikti.

şimdi üstünden 4 ay geçtiğinden ince detayları tam hatırlamıyorum.Otobüse binmeden önce çinli kıza buz bulmak için koşturuyorduk en son.sonrasında otobüslere binip gezi olayina devam ettik haliyle.

HİTA diye bi yere gittik.Gayet şirin bi köy\kasaba karışımı bir yer.Turizler için birsürü eksantirik şeyler var.100 yıllık mı ne sake fabrikası vardı bir tane.Orada hem fabrikayı geziyorsun(farbrika dediysem de böyle küçük bi işletme yani, büyük değil) hem de fabrikada üretilen sakelerden tadıyorsun.nihonshuu idi bu sake denilen şey yanılmıyorsam.pirinç rakısı yani.Hem sıcak hem soğuk içilebiliniyor ama sıcağı çok kötü, hem sıcak içki mi olur? güzel değil hiç.soğuk versiyonu daha iyi.

Sonrasında en favori yerim BEPPU ya gittik.önceki postta dediğim gibi bu OITA'nın altı cayır cayır kaynıyor.Volkanik hareketler, sıcak sular gırla.Bu Beppuda da sıcak yeraltı sularının yüzeye çıktığı yer olmakta.Gayzerler var.Gittiğimiz yerde de gayzerin olduğu bi alana girdik.bi kaç yerden geçince bir açıklığa çıktık ve gayzerin zaman zaman patladığı bi mekana geldik.Sonrasinda anons yaptılar, "10 dakika içinde gazyerin patlaması bekleniyor siper alın!" diye.herkes foto makinalari elinde heyecanla bekliyor gayzerin patlamasini, netekim dedikleri gbi 10 dakika sonra fışkırmaya başladı su.güzel bir sıcak su dumanı eşliğinde bir 10 dakka boyunca fışkırdı sonrasında durdu aniden.Enterasandı gayet.

Sonra cehennem denilen bir yer vardı bu gayzer mekanının civarlarında.Oraya gittik.bu mekanda küçük bir sıcak su gölü var.Yeraltı suyundaki demir oranı yüksek olduğundan suyu rengi kırmızı ve kaynıyor.Göl kaynıyor yani bi nevi.Foto moto rerorero derken ordan da ayrılıp şimdi adını unuttuğum bir köye gittik.Gittiğimiz zaman köyde japon bebek festivali varmiş.Festival deniliyor ama sergisi esasında.Muhteşem güzel japon bebekleri var sergilerde.sonra bi serbest bi zaman kalmıştı bir dükkana girdik arkadaşla.Normal hediyelik eşya dükkanı amma velakin dükkanın sahibinin 100-150 küsür yıllık ningyo (japon bebeği) koleksiyonu varmiş.dükkanın arkasında bi odada o bebekleri sergiliyor.Onlarda gayet iyiydi.Dükkan sahibi kadının anlattığına göre bu bebekler dededen toruna geçecek şekilde oluyormuş.Yani dede bi bebek yapiyor\yaptırıyor sonra toruna veriyor, Babaanne bebek yapiyor\yaptırıyor toruna veriyor sonra torun kendi torununa bebek yapiyor\yaptiriyor veriyor falan.o şekilde bebekler artarak sonraki nesile geçiyor.ilginç.

sonrasında böylece gezi bitmiş oldu.Genel olarak çok güzeldi.Organizasyon süperdi.Hocalar nerede ne var önceden çalışmışlar ve tarihi de ona göre ayarladıklarından dolayı görülecek birsürü şey vardi.Ama işte kötü olan yemeklerdi bi tek.Japanese style otel de fena degildi.Tabi ki fiyatlar inanilmaz ucuzdu.Yani düşününüz ki, japanese style oteller (ryokan) diğer batı tarz otellere gore daha pahalı olurlar ve bu bizim kaldığımız otelin geceliği yaklaşık 8000-9000 yen civarı imiş.Ama biz bütün geziye(yemek yolculuk ve kalcak yer dahil) 5000 yen verdik.Yani burdan bütün japonca hocalarının, ve üstdüzey kumadai yöneticilerinin ellerinden
öpmek istiyorum.

Resimler ekledim.Bakınız.




Gayzer Patlamadan Hemen Önce



Gayzer Mekanı



Gayzerin Patlama Anı



Beppudaki Cehennem olayı.Ne kadar uğraştıysam da yoğun dumandan tam gölün rengini alamadım.Kırmızılık anca bu fotoda belli oluyor.


20 Şubat 2009 Cuma

Oita ve Onsen (Part-I)

Okulun yabancı öğrencilere kıyak çekmesi ile gayet ucuza, geçen hafta OITA’ YA gittik. Ucuz dediğim hakkaten ucuz.4000 yene (70 milyon) gidiş-dönüş yol parası, bilumum rehberlik hizmeti, kalınacak otelin gecelik masrafı ve yemek dahil.(oha).


Önce OITA nerde bir onu görelim. Oita Kumamoto’dan 2,5 saat uzaklıkta bir yer efenim. Kendisi onsenleri ile meşhur. Onsen denilen şey kaplıca suyu.(Daha ayrıntılı öğrenmek isteyenleri buraya alalım.).Çevresi volkanik bir altyapiya sahip olduğundan, üstüne de yeraltı sularının yüzeye çok yakın olması Oita’yı kaplıca cenneti (cehennem gibi esasında) yapıveriyor.Her taraf kaplıca, her taraf sıcak su, her taraf buhar.


Kaplıca cenneti dediysem hakikaten öyle. Otobüsle şehre yaklaştığımızda uzaktan bir duman bulutu görülüyor ilk önce.Yangın var herhal diye düşünürken şehrin içine girdiğimizde dumanların yangın dumanı değil de, her tarafta random bir şekilde yüzeye çıkmış kaplıca suyunun buharı olduğunu görünce insanın dibi düşüveriyor.Gerçekten random bir şekilde, Yani ara sokağın birinde, en alakasız izbe yerlerde bile küçük kaplıca buharının rahat yüzeye çıkabilmesi için "kaplıca egzozları" bulunuyor.Çok ilginç.


Oita’ya giderken yol üzerinde “Usuki Sekibutsu” denilen(usuki buda heykelleri), buda heykellerinin dizili olduğu bir yere gittik önce. Dağın yamacında orta boy denilebilecek(sonrasında çok daha büyüklerini gördüğümden bunlar orta boy kalıyor) ebatlarda buda heykelleri mevcut. Mekân dağ yamacı demiştim, etraf ormanlık, güneşli bir hava, az ilerde akan cılız bir nehir. Bütün hepsi birleşince huzur komasına giriveriyor insan. En azından ben girdim belli bir süre.


Usukideki buda heykelleri.



Buda heykellerinin bulunduğu kapalı mekan



Buda heykellerini görüp bir sürü fotoğraf çektikten sonra yemek yemek için yamaçtan aşağıya indik.Nehrin kenarında sayılacak bir yerde, ağaçların arasında Japon stili yemek yapan bir restoranda NABE denilen yemekler afiyetle yenildi.Az biraz yeşil çay faslından sonra (yemekten sonra yeşil çay getiriyorlar :D) otobüslere doğru yavaş yavaş geçildi.


Bir 45 dakika sonra Usa tapınağını görmek için durduk.Bize dağıttıkları kağıtlarda yazdığına göre bu Usa tapınakları Japonyadaki diğer 40000 tapınağın (yazıyla kırkbin) merkezi sayılabilecek bir yermiş.”Vay anasını” diyip indik otobüsten, gittik tapınağa.Zaten otobüsten inip de kafanı şöyle bir kaldırınca uzaktan devasa CİNCA İŞARETİ’Nİ görüp bir irkiliyorsun, ardından hemen gizem, huşu, huzur dolu atmosfere kaptırıyorsun kendini.Çok hoş.

Önceki Usuki buda heykelleri gibi, Usa tapınağı da dağ yamacında bulunuyor. Devasa Cinca işaretinin altından geçip hafif eğimli merdivenleri çıkarak tapınakta duaların edildiği ana alana çıkılıyor. Etraf yine yeşillik, yine orman, yine bambu ağacı. Santimetre kareye 130 bambu ağacı düşüyor.(hayatımda görmediğim ağacı gördüm arkadaş).




Tapınağın girişindeki dev CİNCA işareti



Cinca İşaret #2



İlk işareti geçtikten sonra daha büyük ikincisinin altından geçiyorsun.



Mekan #1



Mekan #2



İşaretlerden istemediğin kadar var.En yukardaki dua alanına bu son işaretin altından geçerek çıkılıyor.



Ana alanda dua etmek için küçük bir alan var. Diğer Japon turistler ellerini iki kere çırparak ve bir şeyler mırıldanarak bu küçük alanda dua ediyorlar. Bizde Kabe ne tarafta diye hesap yapıp namaza duracakken güvenlik koşarak gelip bize engel oldu. Neyse.




En yukardaki Dua etme alanı.Resimde de dua eden japonlar görülüyor(Kırmızı elbiseli iki eleman)


Mekan #3



Mekan #4


Ağaçlar süper


Mekan #bilmemkaç


Usa tapınağınının huzur dolu atmosferinde şöyle bir kendimizi kaptırıp, ikinci bir “vay anasını” dedikten sonra, baya bir fotoğraf çektik. Takribi 1 saat sonra da oradan ayrıldık. Pek hoştu.


Usa'dan ayrılırkene


1 saat kadar daha gittikten sonra, uzaktan Oita ve dumanları görüp sevindik. Oita küçük bir şehir. Kumamoto’dan küçük.Yani Kumamoto’nun İzmir’in üçte biri olduğunu düşünürsek, Oita da Kumamoto’nun yarısı kadar bir şey, bu durumda Oita İzmir’in altıda biri oluyor hmm yani sonuç Oita =Aliağa.


Otele gitmeden önce son bir yerde daha durduk. Bu Oita’nın altı kaynıyor ya, her taraf sıcak su havuzları, kaplıcalarla falan dolu ya, bu son durduğumuz yer de Oita tarihinde ilk yapilan kaplıcaların olduğu mekan.Mekanın adı da Yu no Hana. Her taraf dehşet bir şekilde çürük yumurta kokuyor, yani yüzeye çıkan kükürt kokusu.Bu kokunun üstüne, neden olduğunu anlayamadığım şekilde mekanın girişinde de haşlanmış yumurta satıyorlar (hheheh görüntü çok komik hakkaten).Yani kokuya bahane bulmak için mi yumurta satıyorlar, ya da "hazır etraf yumurta kokuyorken bu işten para kazanalım, yumurta satalım" mı diyorlar, anlayamadım.Garip ve Güzel.


Eski zamanlarda yapılmış onsenler.İçerde sıcak su havuzları var.



David'le poz.



Çektikten sonra yarıldığım foto.Tam heykelleri çekecekken eleman girdi araya sanki buda heykeliymiş gibi.Heykel gibi de poz vermiş bi de.


Sonunda otele varabildik. Otel Japonyada olduğumuzdan dolayı doğal bir şekilde Japon stili bir otel.Yani bu ne demek? TATAMİLİ odalarda yer yataklarında yatacağız anlamına geliyor demek. Ayrıca Okul bize Japon kültürünü köküne kadar dayadı da demek. Odalar, dediğim gibi yerler tatami kaplı (tatami=hasır kaplı zemin). Kapılar yana doğru açılan kağıt kaplı ahşap kapılar. Odanın ortasında küçük bir sehpa, sehpanın üstüne termosun içinde sıcak su, termosun yanında da içi yeşil çay dolu bir kavanoz. Odanın bir köşesinde de küçük bir televizyon ve iki tane küçük koltuk.Bu kadar.Acaip sade ve acaip minimal.Pek güzel.


Böyle böyle her yeni şeye şaşıraraktan zaman geçiyordu. Saat oldu 18:00.Karnım acıktı.hem de öyle böyle değil.Hayvanlar gibi açım.”Ulan yemekte de şimdi ne güzel şeyler vardır, hem otelde klas otel, lüks otel.Ondan artık açık büfeyi sömürürüm” şeklinde şen düşüncelerle otelin restoranına gittim.Restorana girmeden ayakkaplarımı çıkardım.Sürgülü kapıyı şöyle bir açtım ki.. ne göreyim..


İsyan ettiğim nokta işte bu noktaydı muhterem arkadaşlarım. Okul “Japon kültürünü yabancılara iyice bir öğretelim, herkesin nevri dönsün” demiş olacak ki dana etlerinin havada uçuştuğu, her köşe başında bir kuzu çevirmenin olduğu açık büfe restoran yerine, masa, sandalyenin olmadığı, herkesin, önünde dizlerini bükerek oturduğu küçük bir sehpa ve bu sehpanın önünde otururken sırtını dayayabilmen için sandalye görünümlü(ama bacakları olmayan bir sandalye) bir destek vardı sadece.Herkesin kendi sehpasının üstünde de çeşit çeşit, boy boy et.Amma hepsi ÇİĞ.Hani şu durumu anlarım ve severim:Mesela şehre içmeye gitmişsindir, yemeğini yersin biranı içerken de birayla beraber yuvarlamalık Sashimi denilen çiğ balık etleri gelir.Wasabi ve soya sosuna banıp afiyetle yersin.Amma ve lakin bu işlemi yaparken karnın tok olduğundan yediğin bu çiğ etler çerez vazifesini görür aynen.Zaten tadımlıktır o etler, 3 tane 5 tane gelir.


Fakat oteldeki durumuma geri dönersek, karnımın zil çaldığı bir durumda önüme doymam için sadece çiğ et koyarsan arkadaşım, ben sinirlenirim. Çünkü ben açken harbi sinirlenirim.(:D).Ve o durumda da tek düşündüğüm şey o sehpaları yıkarak “yeter ulan” çekip ilk gördüğüm danaya kuzuya saldırmaktı. Ama daha dur daha bitmedi…


Bize otele girerken denilen, İçkilerin beleş olduğu idi. Önümde duran çiğ etlerin şokunu daha üstümden atamamışken bir de herkes goril gibi içkilerin olduğu kasalara çullanınca o kalabalıktan sadece bir bira alabildim.1 bira “kısa günün karı” olabilir ama benim hayallerim çok daha başkaydı.İçkiler akıcak su gibi, eğlen coş işte kiboş ortamları olacaktı..Ama olmadı.


Yani, yemek yeme olayının can sıkan detaylarını maddeler halinde özetlersem:


1-Oturmak ve rahat etmek çok büyük sorun. Ya bağdaş kurarak oturmak zorundasın ya da dizlerinin üstünde. Çok canın acıyor, rahat edemiyorsun


2-Önüne doyman için konulan şeylerin %95 i çiğ.


3-Önünde duran sehpada altı yanan ve önceden dediğim NABE’ler mevcut. Şirin Japon garson teyzeler gelip önünde duran bu küçük tencerelerin altındaki ocağı yakıyorlar. İçindeki su kaynayınca sebzeleri ve pirinçleri atıp pişirip yiyorsun. AMA, bulunduğumuz kapalı mekanda 150’ye yakın öğrenci var ve hepsinin önündeki ocaklar yanıyor, yani sonuç: Etraf hayvan gibi SICAK!


4-İçkiler. Daha doğrusu olmayan içkiler. Kafayı buluruz şenleniriz helölö diye düşünürken, anca şansıma bi tane 50lik bira kapabilmiş olmam. Üstüne etrafın cehennem gibi sıcak olmasından kelli susaman fakat etrafında su bulamaman. Çöldeymişsin gibi kavrulman.(Su, bi yarım saat sonra geldi Allahtan da ciger gibi yanmaktan kurtulduk)


Gezinin tek kötü yanı yemeklerdi.Organizasyon harbi çok iyi, Otel çok iyi, Kaldığımız odanın tarzı çok ilginç ve güzel, rehberlik hizmeti süper, bize gösterilen özen olağanüstü.. amma yemekler rezalet. Maalesef her güzelin bir kusuru varmış. Doymayan karınlarımızı da ancak dışarıda marketten aldığımız Pringles ve keklerle doyurabildik.Hazır markete gitmişken doğru dürüst içkilerimizi de aldık.Çıktık odaya demlendik.


İlk günde böyle bitti. Bayağı bir uzun oldu bu yazı gibime geliyor bana. İkinci part’ı da yakın zamanda yazarım. Yazdıklarımın hepsini okuyor musunuz merak ediyorum. Okuyun yeaa, siz okuyun diye yazayorum :D.Öptm kib grşz.

9 Şubat 2009 Pazartesi

Apansızca yayılıyor

"Uzakdoğuya hayırlı bir iş için giden türk genci C.Ş, kimliği belirlenemeyenler tarafından fotoğrafının çekilmesi üzerine aylardır kuluçka döneminde bulunan Heyo'sunu uyandırmış oldu.Uzakdoğuya kadar ne şekilde taşındığı belli olmay..."


"Erkek nüfus içinde hızla yayılmaya başlayan bu hastalık, hergün yeni bir can almaya devam ed.."


"Kurbanlarının kollarını adeta korkuluk gibi açmasına neden olan bu hastalık en çok da yurtd..."


"Hastalıktan en çok varoş kesimdeki insanların etkilendiği bildirilmekte.Kendilerini eve kapatan umutsuz vakalar toplu halde heyo dur..."

16 Ocak 2009 Cuma

Kimonolu Kız

Emanet geleli 1 hafta kadar olmakta(ohanda 1 hafta olmus, ne kadar cabuk geciyor zaman karşim yahu).Geçen pazar japonyada yine bi bayramımsı bişey var idi.Şimdi bu bayramın adını hatırlamıyorum da telefondaki takvime bakınca "Coming of New Age Day" diyor.Yani olay şu:20 yaş japonyada yetişkinlik yaşı.20 ye girince yetişkin oluyormuşsun arkadaşım.Ondan o yıl 20 yaşında olan japonlar kimono giyip sokaklara dökülüyorlar.Hertaraftan zilyon tane kimonolu kız fırlıyor, trenlerden kimonolu kızlar iniyor, yanından geçen otobüste ayakta duran birsürü kimonolu kız görüyorsun, kimonolu kızlar yemek yiyor, kimonolu kızlar Daiei'nin önünde piyasa yapıyorlar(Daiei=japon sevinç pastanesi), kimonolu kızlar çığlık ata ata gülüyorlar, yolda yürürken elin kimonolu kıza çarpıyor, kimonolu kız bilmemne yapıyor falan of sıkıldım bu cümlelerden evet.Gece rüyanda kimonolu kız görecek kadar cok kimonolu kız oluyor etrafta.Kimonolu kız, kimonolu kızzzz..

Benimde artık dslr'ım var ya.Hem de tam da bu bayramımsı günden bir iki gün önce geçmiş elime.Hemmen pazar günü sabahı şehire aktım.Planım karşiyaka çarşı'nın japon versiyonu olan Shimotori'nin girişinde bekleyip gelen geçen insanlarin tutkulu ve işine aşık bir fotoğrafçı gibi, makinayi bir oraya bir buraya çevirerek, "uuuv maceraya atılmış bir yabancı, Japon kültürünü kendi objektifinden dünyaya tanitmak istiyor... ne güzell" dedirterek fotoğraflarını çekmek idi.

Makinayı boyna asınca hakkaten de havaya giriyormuşsun arkadaş.Birdenbire, etraftaki, yüzü kırış kırış olmuş yaşlıları, sümüklü hayta çocukları, eski ama içinde nice anıların yaşandığı evleri falan istemdışı kesmeye başladım."Kendi objektifimden dünyam böyle gözüküyor" şeklinde cümleler mırıldanıyordum kendi kendime.Noluyor lan dedim devam ettim, boşverdim bütün fotoğrafçı hissiyatlarını.

Ne diyordum..işte beklemeye başladım Shimotori'nin girişnde.Shimotorinin tam girişindeki tramvay istasyonundan akın akın kimonolu kızlar gelmeye başlamıştı bilem.Bi kaç foto çektim.Sonra bi de makinanin vidyo özelliğini test etmek için etrafı vidyoya da çektim.Bu sırada bi kimonolu kız güruhu elimde foto makinasini gördüklerinden heralde, çığlık atarak yanıma geldiler.Karşıma geçip fotolarını çekmemi istediler.Ehehe e tabi onları kıramadım bi kaç fotolarını çektim.Güzeldi.Sonra kızlar yine çığlık ata ata gittiler.
Bende tabi bu olay üzerine feci gaza geldim.Boynumda asili duran fotoğraf makinasina ve tipimdeki "profosyonel yabancı fotoğrafçı" ifadeye güvenerek yolda duran kimonolu kız gruplarını durdurup fotoğraflarını çekmek için harekete geçtim.Hemmen en yakındaki kız grubuna yaklaştım.Ve dedim ki:

Ben:Eee Sumimasen! Shashin o torimasen ka?
Kız:??? (kilitlennn, hiçbişey demeden tipime bakk, kal öyle)
Ben:eeee shashin (foto makinasini sallıyorum) torimasu?
Kız:....(arkadaşlarına baksın error versin)
Diğer kız:Aaaa dozo dozo.. der ve suratlarına yapay bi gülümseme ekleyerek fotograflarını çekerim.

"Ulan" dedim."Bi fotoğraflarını çekicem lan amma g*tü kalkıkmış karının zorla çektim fotolarını tey allaam" diyip ve bi kaç da küfredip yanlarından ayrıldım.Ardından "profosyonel yabancı fotoğrafçı" profilime küsüp kahve içmeye gittim.

Sonra arkadaşa sordum ve öğrendim ki olay şöyle imiş:

Ben:Eee Pardon! fotoğraf çekilelim mi?
Kız:(??? röh.. tipe bak, yavşıo resmen..)
Ben:eeee fotoğraf (foto makinasini sallıyorum) çekmek?
Kız:...(vay anasını napsam lan acaba)
Diğer kız:Aaaa lütfen lütfen...

görüldüğü gibi hafif sıçmışım.Heralde hatun yavşadığımı falan zannetti.Arkadasının jetonda digerlerinden erken düşünce olayı kurtardık sayılır.Bu durumdan şunu öğrendim:Foto makinasini boyna asinca hemen profosyonel fotoğrafçı olunmuyormuş.Evet böyle.
Aşağıya resimler ekledim.Bi de viyoyu ekledim.Enjoy efenim(kafiye).


Tramvaydan inip akın akın geliyorlar


Suratsız kızlar."Pro Fotoğrafçı" profilimin çöktüğü anlar


Enstantane#1

DAIEI'nin önünde piyasa yapanlar

Güne gazla başlamama neden olan insanlar






Bonus Foto:Böylesini görmedim..

27 Aralık 2008 Cumartesi

DEV ARAŞTIRMA

İnsanların gün geçtikçe artan merakı, kafalarda artan soru işaretleri, gence umut ve yaşlıya huzur vermek amacıyla, gece gündüz sürecek olan araştırmalarıma başladım.Uzun bir süre için mühendis kimliğimden sıyrılıp(hep kullanmak istediğim kalıp, kimlikten sıyrılmalar falan..) ciddi ve sorumluluğunun bilincinde olan bir gazeteci gibi çalıştım.Bu işin öyle kolay olmayacağını biliyordum ve buna hazırlıklıydım.Başlardaki hızlı ilerleyişim, araştırmam sonlanıp da sonuçlar elde etmeye başlayınca aniden bıçak gibi kesildi.Önüme engeller çıkarttılar, yılmadım..”Yapamazsın” dediler, denedim..”Bu işin ucu sana da dokunacak” dediler, korkmadım..” Bu olaylar seni aşar” dediler, “Ateşle oynuyorsun” dediler, “Yapma etme” dediler.. “Bak ölümü öp nolur üstüne gitme bu olayın” dediler, “Bir dal sigaran var mı” dediler “Gelirken ekmek alır mısın” dediler.. her şeyi ama her şeyi dediler ama ben kararlıydım.Bütün metanetini koruyarak korkusuzca sürdürdüm araştırmamı.


İşe mevcut piyasada var olan doneleri toplamakla başladım.Kayıtlardaki her resmi inceledim.Resimleri incelerken gerçeği ve sahtesini ayırt etmek başlarda beni çok zorlasa da resimleri incelemeye inat ettikçe hızlandım.Önüme gelen her resimle beraber tablo netleşiyordu.Gerçeği gördükçe heyecanlanıyor, heyecanlandıkça çalışıyordum.Deliler gibi çalışıyordum.Gecem gündüzüm olmuştu.Uyumuyordum ve her yaptığım fedakarlığın buna deyeceğini düşünerek kendimi motive ediyordum.Ve..Ve artık sonuçlarımı elde etmiştim.İnsanlara söyleyecek çok önemli şeylerim vardi..İşte..Gecemi gündüzüme katarak elde edilen Sonuçlar aşağıda..


ARAŞTIRMA RAPORU 2008 ARALIK

Araştırmanın adı: Yurtdışına çıkan türk kızlarında görülen engellenemeyen HEYYO DURUŞU


Araştırma kaynakları: Facebook arkadaş listem.

(Arkadaş listemde bu duruşu sergileyen, böyle bir poz çektirmek zorunda kalan insanlara denk geldim ve çok üzüldüm.Hepside sevdgim saydıgım insanlar.tüh.)

Rapor: Gezmek için dağları taşları gezen, özellikle de yurtdışına turistik olarak giden insanlarda, açık alana çıkıldığı anda kendiliğinden hasıl olan ve engellenemeyen bir kolları açma ve kafayı italik olarak sağa veya sola yatırma akabinde poz verip resim çektirme davranışının sergilendiği görülmüştür.Beyin tomogrofisi ve yüksek dozda EMAR verilerek yapilan deneylerde böyle fotoğraf çektiren insanlarin %92’si “HEYOO, yurtdışındayım ve buralara gelerek atıldığım bu büyük macerada sanki bu torpraklar benimmiş gibi kollarımı açarak en yakın kameraya poz vermeliyim” düşüncelerinin oluştuğu gözlemlenmiş ve işbu rapor hazırlanmıştır.


ÖRNEKLER:

Örnek-1


Örnek-2

Örnek-3

Örnek-4

Örnek-5


Tedavi: Korkulanın aksine tedavi yöntemi oldukça basittir.Bu duruşu sergilemeye meyilli insanların yurtdışında bulundukları süre boyunca açık alanlarda yanlarına fotoğraf makinasıyla yaklaşmamak etkili ve hızlı bir tedavi yöntemi olarak ön plana çıkmaktadır.


Evet korkmadan ve yılmadan yaptığım araştırmamın sonuçları çok çarpıcı.Literatüre geçmesi açısından böyle davranışlar sergileyen insanların fotoğrafları sansürlü olarak buralarda yayınlanacaktır.3. şahıslara duyrulur falan..

14 Aralık 2008 Pazar

Atarici

Yine bir iki hafta falan oluyor.Şehirde yeni birşeyler bulalım, oraya gidelim fikriyle atariciye gittik.iyi ki de gitmişiz.Ben böyle şey görmedim arkadaşım.İçeride bilardo masasından masa tenisi masasına, masaj koltuğundan dartına (masaj koltuğu acaip fantastikti korktum resmen) tabi bi de atarisine kadar herbişeyi 1 saat için istediğiniz kadar kullanabiliyorsunuz\oynayabiliyorsunuz.Mesela ömer gelse buraya, zevk komasına girer, atari oynarken heyecandan kolları kırar, bilimum zevk zehirlenmesine falan maruz kalır yani oyle bişey.Bu kadar şey yetmiyormuş gibi bir de içerde portakal suyu, kola falan gibi içecekler de beleş(gerçi çok iyi değil içecekler).Daha fazlasini anlatmıyorum vidyo, resim gibi çoklu ortam yürüten dosyalar ekledim ilginize aç bir şekilde izlemenizi\bakmanızı bekliyorlar.Biyruan:








Adam davulcu heralde, ayı gibi çalmasından belli




Bu da vidyodaki davul seti.Hi-hat, Mi-hat hersey var





Cross bile var